Powered By Blogger

beğendiklerim

30 Ocak 2009 Cuma

öylesine


Bulut geçti, göz yaşları kaldı çimende
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
Bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim
Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde.

Ömer Hayyam

29 Ocak 2009 Perşembe

hoş vakit

"Amaç; hoş vakit geçirmek"
Bazı şeylerin amacı bu oluveriyor yaşarken; biriyle sohbet etmenin, pazar kahvaltılarının, birini ziyaret etmenin, telefon etmenin, mesaj yazmanın, yolculukta yapılan etkinliklerin- müzik dinlemek, okumak, yanındakini seceresini öğrenmek gibi-
Çalışmanın da amacı hoş vakit geçirmek diyecem, olmayacak, çünkü bazı işler doğası gereği sıkıcı olabilir, gerçi o insanın yeteneğine, ilgisine göre de değişebilir. Ama bir hastane görevlisi olsaydım, sıkılabilirdim, hoş vakit geçiremezdim.
Ama para kazanmanın amacı hoş vakit geçirmektir, diyebilirim. Bu devirde her şey parayla geçiyo zaten. Parasız kapıdan dışarı çıkılmaz, evde oturmak için de tabi ekstra para veriliyo bir sürü şeye. Bir nefes alınıyo sadece parasız işte, o da ne zamana kadar bilemeyiz.
Ama çok merak ediyorum, hani hoş vakit geçirmek için yapıyoruz ya birçok şeyi, ama sanki varoluş amacımız bu olamaz gibi geliyor. Düşünsenize, "hoş vakit geçirmek" için yaşıyorsak bile "hoş vakit geçirmek" için mi varolduk?
Şüphelerim var.Yaşama amacı ile varoluş amacı farklı şeyler gibi. Bir yaşam amacı belirlerken varoluş amacımı ıskalamaktan korkuyorum. Bunun için de hala bir amacım yok sanki. Yüz yaşıma da gelsem, öyle amaçsız gider miyim ne?

23 Ocak 2009 Cuma

değişiklik


Ne zamandır değişiklik istiyordum. Alışkanlıkları kırmak gibi bir değişiklik. İçindeki gerçek duyguları çok yakınlarına söyleyebilmek gibi bir değişiklik. İçinden geleni yapabilmek gibi. Vazgeçmek gibi. Terketmek gibi. Bedel ödemek gibi bir değişiklik.
ve becerdim. Sadece kalp atışlarımı takip ederek.. Hiç konuşmadan.. Hiç birşey için özür dileme gereği duymadan.. Hiç birşeye yanmadan.. Tereyağından kıl çeker gibi.. Heyecandan tir tir titreyerek, ayakta zor durarak, biraz canımı yakarak.. Biraz yüzüme gözüme bulaştırarak.. Biraz sersem gibi ama başardım..
Çok sevdiğimi düşündüğüm bir arkadaşımı ve şimdi değilse bile gelecekte çok sevebileceğimi düşündüğüm birini aynı anda, aynı noktada, aynı duygularla, aynı ruh durumuyla oracıkta terkettim.
Bunu yapacağımı o ana kadar bilmediğimi sanıyordum. Sanki bir olay bardağı taşırmış ya da sebep olmuş gibiydi. Onlar ne düşündü hiç bilmiyorum, en ufak bir fikrim yok. ama şimdi, yani o vazgeçişten-terkedişten sonra, korkmaya başlayınca yarın sabah pişman olmaktan, anlıyorum ki, bu kararı o anda almamışım. Zaten, gün içinde, uyandığımdan beri, içten içe ben bunu planlamışım; içimdeki bir ilişki katili, sinsice cinayet planları yapar gibi hazırlamışım bıçağımı, ipimi, silahımı, olanımı..
Vur emri geldiğinde ise, tepelerden bir yerlerden, son darbeyi yapıştırdım.. Benden başka hiç kimse, hiç bir olay, hiçbir dışsal gelişme bu suçun sorumlusu değildir.
ve şu ana kadar, bu yazıyı yazdığım sırada, halen bitmemiş şu cümlenin noktasından önce, ben yine de kendimi aklayabiliyorum. sebep aramaya gerek yok. canım öyle istedi.
Bu sefer buzzz gibi bir aklım ama biraz yanan bir ciğerim var.

21 Ocak 2009 Çarşamba

mutluluk

- neden benimle ilgilenmiyorsun sen_
- bilmem, istemezsin diye düşündüm.
- hep kendi kendine alıyosun bu kararları.
-haklısın.
-o gün neden öyle garip bir soru sordun? canın mı sıkkın hayırdır?
-canım sıkılıyo. boş durmaktan olsa gerek. kendimle ilgileniyorum boş kalınca
-mutluluğun peşinden koşmalısın, biliyosun, ter dökmeden, yorulmadan, acı çekmeden hiçbişey elde edilmez, edilse de tatlı gelmez.
- o kadar yorulduktan, acı çektikten sonra mutluluğu ne yapcam ki? hazır paketi varsa alıyım ama ben uğraşmak istemiyorum. eksik olsun!!!!

20 Ocak 2009 Salı

"Vakit"

"Onunla güzel vakit geçiriyoruz" dedi lafın orta yerinde. Bi an gözlerim büyüdü. farketti mi şaşkınlığımı bilmem. Sonra devam etti nasıl güzel vakit geçirdiklerine.
Bense orda kaldım. hala da oradayım. "Güzel vakit geçiriyoruz". Sonuçta "vakit geçiriyoruz". Ürperiyorum. Düşünsenize sevmek, sevilmek bi yana "güzel vakit geçiriyoruz". Çok mu abarttım bu zaman olgusunu, biraz öyle gelmeye başladı ama, otuz yaşına da gelmedim daha ama, sanki, içten içe köpürüyorum, kaynıyorum, zamanım elden gidiyor diye. Ne çıkacak bu fokurdamanın peşinden merak ediyorum çok. Ama çok daraldım, bunaldım. heyecanlandırmıyor beni yaşamak. Hele de vakit geçirmek, hele de biriyle vakit geçirmek, hele de biriyle güzel vakit geçirmek. Hiç hem de hiç heyecanlandırmıyor.
Koptum bu alemden. tepelerden bi yerlerden seyrediyorum da sanki, ne sıkıcı bi filmmişim gibi.
Bugün sordum bikaç kişiye, "sizce bende sıkıcı-itici olan nedir?" diye. kimi sorumu kapris gibi algıladı, defetti beni başından, kimi ciddiye aldı, geribildirim sundu; dengesizmişim ben, ne zaman sert davranacağım belli olmuyormuş, haklıydı da.
Yetmedi yine de, yetmedii bu kadar sorgulama.
Tuhaf bir ruh halindeyim. Hiç böyle sıkılmamıştım.

19 Ocak 2009 Pazartesi

haftasonu eğlenceleri

Haftasonları cafeler, mağazalar, oyun salonları, spor alanları, sinema salonları hep çok dolu. Bütün haftanın iş stresini üzerinden atmak için çalışanlar üst üste tüketir eğlence-dinlence mekanlarını. Hafta içi bu kadar çok vakit olmaz haliyle insanların kendilerine ayırabilecekleri. Onca yere girebilmek, bişeyler içebilmek, bişeyler izleyebilmek, bişeyler yiyebilmek, stres atabilmek için de türlü saçma -ya da hadi mantıklı olsun- oyuna ellerindeki üç beş kuruşu verirler. Maksat stres atıp yeni güne, yeni haftaya yenilenerek, enerjik başlamak, daha iyi bir çalışan olup çalışıp para kazanmaya ve vergisini ödemeye devam edebilmek. Ben işte en çok bu vergi lafına gıcığım. Bi de bizden birileri demez mi ""havasını soluyosunuz, suyunu içiyosunuz, tabi vergisini vereceksiniz" diye, "vergi alınmasa nasıl kalkınacak memleket?" diye. O zaman çileden çıkıyorum işte. Hadi artı değerin çalışanların değil de sermayenin yemesinden, hadi her yediğimiz, içtiğimiz, konuştuğumuzun anında katma değerini (niye bi anda değer katılıyosa aniden) ödememizden geçtim, hadi düşük maaştan filan da geçtim, ötv' sinden, öiv' sinden, 8 yıllık eğitime katkısından, hadi hepsinden geçtim de, pardon da, hiç kusura bakmayın, aç kalmak da değil şikayetim ama neden bu kadar yoğun bir biçimde zamanımız çalınarak bize dinlenmek için sadece üst üste tıkıştırılmak üzere bırakılmış iki günbırakılıyo? Hem eğlenip, hem dinlenip, hem yenilenip, hem şu hem bu şekilde yeniden kendimiz için değil de yeni iş günleri için hazırlanacak kadar zaman bırakılıyo? Kimin için dinleniyoruz anlamıyorum ki? Bana yetmiyo sıkış tıkış eğlence- dinlence- yeme-içme mekanları ve bir haftada kazandığımızdan daha fazlası gerek aslında o iki gün içinde yeni haftaya hazırlanmak için. Oysaki bizim öncelikli giderlerimiz var bir de evle ilgili olan.
Sadece yaşamak için dünyaya gelip de bu kadar çok zamanımızın başkaları için çalınması ve üstüne üstlük bir de içine doğduğumuz dünya kadar verginin boğazımız sıkılarak alınması bence hırsızlığın üstüne pişkinlikten başka hiçbirşey değil. O-la-maz-- İkna olmam buna.
Kimse farkında değil mi, bizler ö-lüm-lü-yüz ve zamanımız hiç de o kadar fazla değil. Çalışmak için yaşamak değil yaşamak için çalışmak da değil, yaşamak için yaşamak ve çalışmaktan zevk almak istiyorum. ne mümkün!!!

16 Ocak 2009 Cuma

acı-yoo


neresi acıyo?
bak burası.
işte tam burası
yok yok, burası,
bi de burası,
ama şurası daha çok acıyo
hatta burası da biraz acımakta

ama yine de asmadan ölmem gibi

kayıtsız

kayıtsızım doğan güne, varlıklara, canlılara, sayılara, toplara, oyunlara.. içimden gelmez hiç bir zaman şu oyunu da zevkle oynayalım şu insanlarla diye, canım istemez. oynadığımda da bencilimdir, yorulana kadardır dikkatim. vücudum pes diyince ben de pes derim, oyunun sürmesini, oyun arkadaşımın heyecanını hevesini görmezden gelirim. çok sinirlenirim mesela, bilgiyi yanlış değerlendirene, boş bulunana, az okuyana, iyi okumayana. yazık, belki de art niyeti yoktur da bilemediğinden öyle demiştir demem. kızarırım öfkeden. ne saçma ama di mi? çok az kişiyi candan severim ve önemserim. bazen duyguları acımasızca ezer geçerim. hoyrat biri miyim? ben neyim? gerçekten aşık olmam mesela? hep bi beklentim olmuştur. beklentim olmazsa ilgim de olmaz, düşünmem o insanı. boş biriyim. zeki hiç değilim. ben bu kadar sallamazken hiçbirşeyi, bütüüün bu kusurları niye sallarım hiç anlamıyorum. bi de bu düşünceleri salıversem.. başka ne kalır ki bana dert?
bi de bu kayıtsızlıktan çektiğim acı var tabi? ya-ppa-yall-nızz-ım tüüüm bu kayıtsızlığın içinde. ben bile yokk-um içinde. ne garip.. elim, ayağım, kolum, bacağım, kalbim, beynim, iç organlarım, dış organlarım, kanım ya-pa-yalnızzzzzz... ve sessizzzz.. ve kayıtsızzzzz.

15 Ocak 2009 Perşembe

buz gibi


duraktan eve yürürken gece, üşürken soğukta, aslında soğuktan değil de onun kayıtsızlığından yürürken karar vermiştim o ana kadar çoktan, bu ilişkinin beni mutlu etmediğine. aslında hiçbir ilişkinin mutlu etmediğine.. buz kestiğimi farkettim nihayet, bencilliğimi. yıllarca boşa üzülmüşüm sevilmiyorum, değer görmüyorum diye. aslında tek bir gerçek ilişkim oldu hayatım boyunca. tek bir gerçek arkadaş, tek bir insan. hayatımda tek. ne bir arkadaşımı candan sevdim, çıkarsız, yalansız, kendiliğimden, ne bir sevgilimi. tekk birr kişiyle gerçekten ilişki kurdum ve o da inanılmaz bir deneyimdi bu kadar buz kesmişliğin içinde. yılanlar sarmış gibi her yanımı, buzz gibiyim.

4 Ocak 2009 Pazar

dal..

mevsim sonbaharsa, ağaçlar temizler arındırır kendini. dalları kırılır, yaprakları dökülür, sessizlikte huzur arar, soğukta. bir insan da bir ağaca benzer. ilişkilerinden arınma biçimi bir ağacınkine benzer. özenle sardığı kurduğu ilişkileri bir bir temizler yeni ilkbaharda yeniden beslenmek için. 3-5 yıl da bir gelir benim sonbaharım. bazı insanları silkelerim dallarımdan. bazen dallarımı da silkelerim. dallar yapraklardan daha zor düşer. ama düşer. onlarsız dinlenmek gerekir önce. uyumak, uyumak, uyumak. sonra yeni güne baharmış gibi merhaba demek. bahar değilse bile bahara çevirmek. özlememek geçmişi, gömüp toprağa kuru dalları üstüne basa basa gitmek. şimdi ömrümün sonbaharı kışa karıştı. zamanında kırmadığım dalları kırma vakti şimdi. kopma zamanı yaralayan bir ilişkiden...